TARİH ARALIĞI

Başlangıç Tarihi
Seç
Bitiş Tarihi
Seç

ARANACAK KRİTER

Kriter Seçin
Makale Başlığında

ARANACAK KELİME

Örnek “vergi mevzuatı”

12.10.2019

İNSANLIK SUÇLARININ VERGİSİ OLMAMALI

 

(T.C. Devletinin varlığı ve ülkemizin bölünmez bütünlüğü yolunda can verenlerin, mücadele edenlerin anısına)

Naçiz köşe yazılarımızla suç gelirleri, terörün finansmanı ile ilişkili konularda görüşlerimizi takdirinize sunmuştuk. İçinden geçmekte olduğumuz terörle mücadele süreçlerinin önemli bir aşaması olarak bugünlerde yürütülen harekât, sınırlarımıza değin dayanarak ulusal irademize, barışa, huzura, yaşama vicdansızca tehdit oluşturan terör ve terör unsurlarının ancak ve ancak finansal desteklerle sürdürülebilir olduğu gerçeğini ve bu konuda görüşlerimizi paylaşma gereksinimini anımsattı.

Vergilendirme yetkisi, Devletin çok önemli egemenlik unsurlarından biri ve bir hak olarak kabul edilir. Vergilendirmeye hak betimlemesinin yapılmasında egemenlik sınırları içinde gerçekleşen ekonomik-mali işlemlerin bu kapsamda değerlendirilmesine yönelik bir anlayış olduğunu düşünmekteyiz. Buna göre ilgili Devlet, siyasi egemenlik alanlarında vatandaşlık bağı olsun olmasın kişiler tarafından yapılan ekonomik-mali değeri, sonuçları olan vergiye tabi herşeyden ve herkesten vergi alır.

Verginin vergiye konu edilen unsurlarla (kişiler, kazançlar, işlemler) ilişkisi “meşruluk” ölçütüyle çok tartışılmaz. Meşruluk teorik tabanı, hukuki dayanağı olan bir betimleme de değildir. Daha çok etik tartışmayı temsil etmesi beklenir. Bu tartışma naçizane yapageldiğimiz bir tartışmadır.

Meşru, yasal olandır. Öz Türkçe karşılıklarda “törel” betimlemesi de kullanılmaktadır. Törel töresel sıfatıyla birlikte değerlendirilir. Töre dediğimiz gelenek, görenek, öteden beri uyulan toplumsal kuralların, yolların, durumların yansımasıdır.

Meşru ister hukuka uygunluk ister geleneklere uygunluk ölçütüyle ele alınsın, özünde olumlu durum ya da davranış vardır. Kabul gören, müeyyideye muhatap kılınmayan, ayıplanmayan, toplumsal alanda dışlanmaya konu edilmeyen davranışlar, durumlar meşrunun kapsamıdır.

Verginin konusuna göre meşru işlemlerden ortaya çıkan parasal ve fiziksel değerler üzerinden belirlenmesi esastır. Bu konuda açıklanmış ayrıntılı görüşlerimiz çeşitli yazılarımızda irdelenebilir. Temel kabulün bu olduğu durumda vergi mükellefiyeti de ideal durumda iyi insan, iyi vatandaş, vicdanlı insan, ahlaklı insan tarafından taşınması gereken bir unvan olarak ele alınmalıdır.

Ulusal hukukumuzda Vergi Usul Kanununda yer alan bir hükme göre konusu suç oluştursa dahi vergiyi doğuran olay için vergilendirme yapılması mümkündür. Bu kabulün yansıması meşruluğun dışında kalan ekonomik-mali sonuçlu işlemlerin, davranışların, durumların vergilendirilmesidir. Türk Ceza Kanunu’nda kazanç müsaderesi konusunda yer alan bir düzenlememiz de bulunmaktadır. Bu düzenlemeye göre suçtan elde edilen kazancın müsaderesi olanaklıdır. Ancak özellikle vergi odaklı çalışmalarda ve belirgin bir örnek oluşturan sahte belge düzenleme fiiline dair vergiye dair değerlendirmelerde, suç oluşturan fiilin bir ticari kazanç olarak değerlendirilmesi yaklaşımıyla sahte belge ticareti tanımlamasıyla mükellefiyet oluşturulmakta, bu mükellefiyete ilişkin vergi yükümlülükleri belirlenmektedir. Bu çarpıcı bulduğumuz örnek konuda mükellefiyeti tesis edilen kişi ya da kişiler gerçekte sahte belge düzenleme fiiline dair faillerdir. Failler hapis cezasına muhatap iken, suç oluşturan fiilleri ticari kazanç olarak meşru bir faaliyet şeklinde tanımlanmış olmaktadır.

Vergi Usul Kanununun vergiyi doğuran olayın suç oluşturması durumunda dahi vergilendirme yapılacağına dair hükmü, Türk Ceza Kanununun  kazanç müsaderesine dair hükmü ile birlikte yürürlükte kaldığı sürece, ceza hukuku yönünden suçun unsurlarıyla ortaya konulup yargı hükmüne konu edilerek kesinleşmesi oluşmadıkça söz konusu fiillere dayanan gelir, servet unsurlarının vergilendirilmesi en azından devletin söz konusu alanı kavraması yönünden etkin, işlevsel görülebilir. Ancak her iki kanun hükmü açısından temel unsurun “suç oluşturan fiil” ölçütü olduğu dikkate alındığında, suçun unsurlarıyla kavranmış ve sabit olduğu durumlarda hangi kanun hükmünün uygulanması gerektiğine dair tartışma ve/veya tereddüt durumunun giderilmesi gereği vardır. Her ne kadar suç gelirleri yönünden Türk Ceza Kanununun müsadere hükmü Vergi Usul Kanununa nazaran özel hüküm ve uygulama önceliği olan hüküm olarak değerlendirilse de, yargı mercileri kaynaklı olmayan vergiye dair araştırmalarda ve incelemelerde bir kısım fiilin örtülenen mükellefiyet yapıları içinde vergilendirmesiyle yetinilmesi, suç şüphesi taşıyan bazı durumların  gerçekte müsadere aşamasına değin yürütülmesi gerekirken vergilendirme yoluyla şüpheliler lehine gayri iradi/kasta dayanmayan şekilde sonuç ortaya konulması olasıdır.

Vergilendirmenin özünde verginin konusundan alınan vergi dışındaki gelir, servet unsurlarının verginin mükellefinin tasarrufunda kalması vardır. Devlet vergi mükelleflerinden tüm gelirlerini, servet unsurlarını vergi niteliğinde almaz, harcamalarının finansmanına katkı için belli oranlarla, belli tutarlarla vergilendirme yapar.

Vergi gelirleri meşruluk ölçütüyle temiz bir kaynağa, menbaa dayanır, dayanmalıdır. Eğer vergiyi doğuran olay suç ise ondan vergi alınıp kalan değerinin meşruiyeti ihlal eden kişilerin, grupların, yapıların tasarrufuna bırakılması devletin kudretiyle bağdaşık görülmemeli, bu türdeki zenginleşmeler suçluların ve ilgililerin tasarrufundan bütünüyle alınmalıdır. Buna hukukta müsadere denir.

Terörle mücadelenin evrensel düzlemde de büyük zorluklarla yürütüldüğü mevcut durumda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin (Devletimizin) yıllara dayanan mücadelesi sürecinde kaybettiğimiz canlarımızın yerine gelmeyecek olması bir acı olarak dururken, bu mücadelenin ülke kalkınmasına, gelişimine verdiği zararlar da çok önemlidir. Tüm bu yapıların süreğen şekilde Devletimize ve topraklarımıza tehdit oluşturma çabalarının da finansal destek olmaksızın sürdürülmesi olanaksızdır. Bu yapıların ekonomik sistemde, vergi ödemeyi de göze alarak oluşturulan paravan ticari yapılarla da yer bulmaları karşılaşılan durumlardır.

Terörün insanlık suçu olduğu açık bir durumdur. İnsanlık suçunun vergisi olmamalıdır. İnsanlık suçlarından, insanlık suçu işleyenlerden vergi alınarak bu suçluların vergi yükümlüsü onurunu taşımalarına evrensel düzlemde de izin verilmemelidir. Hukuki düzenlemeler yapılarak vergiyi doğuran olayın suç oluşturduğu durumların bütünüyle vergi hukuku dışında ele alınması yoluyla bu suçları işleyenlerin oluşturdukları gelirlerin, servet unsurlarının sadece müsadereye konu edilerek tasarruflarında herhangi bir değer bırakılmaması hedeflenmelidir. Bu çerçevede Türk Ceza Kanununun müsadereye dair düzenlemelerini öne çıkaracak şekilde vergi hukukundaki suç oluşturan vergiyi doğuran olaya dair vergilendirme yapılabilmesi hükmünün gözden geçirilerek, suç şüphesi ortadan kalkana değin yürütülecek çalışmalar tüketildikten sonra, bir son yetkinlik olarak değerlendirilmesine dair hassas bir düzenleme oluşturulması işlevsel görülmektedir.

İnsanlık suçunun ve suçlularının olmayacağı yarınlara ulaşmak dileklerimizle tüm şehitlerimize rahmet diliyoruz.